Güne Roma'nın ışıklarıyla farklı bir şehirde uyanmanın verdiği huzur ile şehrin sokakları bizi bekliyor.
Güne ilk ışıklarla beraber uyandık. Hızlıca hazırlanıp kahvaltı yapmaya gittik. Kahvaltı konusunda ilk olarak hayal kırıklığına uğradığımızı söyleyebiliriz. Çünkü genel Avrupa ülkeleri gibi burada da kahvaltı kültürü bizimkiyle benzerlik göstermiyor. Fransız kültüründe bulunan aslen Avusturya kökenli olan kruvasanın çeşitleri bulunuyor. Kruvasanın ortaya çıkmasına sebep olan bizler, bu kahvaltıyı biraz manidar karşılıyoruz. Kruvasan, Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana kuşatmasının sonuçsuz kalmasıyla yapılan bir yiyecektir. Kruvasanın bir çok çeşidi var. Marmelatlı, çikolatalı, peynirli, zeytinli… Yanına ise yeşil çay veya kahve türlerini seçebiliyorsun. Ben ilk gün klasik bir kruvasan tercih ettim yanına da harika bir espresso. Ve gezimiz Sofi’yle buluştuktan sonra tam anlamıyla başladı.
Roma’ya gezmeye gelmişseniz ilk yapılacak şey Colesseum’u görmek diyebiliriz. Kolezyum, ms.72 de yapıma başlanmış ve tam olarak 8 yıl sonunda bitirilebilmiştir. Dev bir arenaya benzeyen ve günümüzde dahi bu eserin yapılması zor diyebilirim. MS. 80 yılında tamamlanan bu eser o dönemin şartlarında yapılması bizi bir hayli şaşırtıyor. Günümüze kadar korunan Kolezyum tarihin birçok emarelerini üzerinde taşıyor. Ortası genişçe olmasıyla beraber tabanın altında labirente benzer yollar mevcut. Roma İmparatoru hem kendisinin eğlenmesi hem de halkının eğlence kaynağı olan gladyatör savaşları burada oynanıyormuş. Sonrasında tiyatro gibi eğlencelere de ev sahipliği yapan Kolezyum günümüzde yıpranmış şekilde ziyaretçilerini bekliyor.
Kolezyum’da kurallar çok sıkı uygulanıyor. Muzip olan arkadaşlarım eskimiş bir taşın üzerine çıkıp Titanik sarılması yapıyordu ta ki polislerin gelip ‘Get out, exit please’ gibi cümleler kurana dek. İngilizce bir kelime dahi bilmeyen arkadaşım Küçük Emrah ifadesi takınmış başını öne eğmiş ve şunu söylüyordu. ‘PLEASE’. Eminim onu da polisin konuşmasından öğrenmişti. Diğer suç ortağı ortalıktan kaybolmuş nerdeyse izini kaybettirmişti. Az İngilizce bilen arkadaş meramımızı anlatmış bu sayede ucuz yırtmıştık. Gerçi İtalyanlar da çok fazla İngilizce bildiği söylenemez onun için çok korkmaya gerek yok. İtalya da evrensel dil olan beden dili hayli işlevsel. Eminim konuşmamızdan değil, arkadaşımın üstün yetenekli Emrah rolü affetmelerin de etkili oldu. Bu arada biz Kolezyum’a Roma pass alarak girdik. Roma Pass 2 veya 3 günlük bütün tarihi yerlere ve müzelere giriş sağlayan ayrıca ulaşım hatlarından ücretsiz yararlandıran bir k,arttır. Biz 2015 yılında gitmiştik o zaman ücreti 40 euro civarındaydı. Bu kartı gezmeye doyamayan kişilere kesinlikle tavsiye ederim.
Bu gezi yarım günümüzü almış karnımızdan zil sesleri gelmeye başlamıştı. Restorana girmiş ve zengin menüsü karşısında ağzımız açık kalmıştı. Kesinlikle Türk mutfağıyla yarışacak bir mutfak varsa İtalyan mutfağı olmalıydı. Hamur işinden, etlere, tatlı patatesinden, tatlılara bir çok ürün vardı. Biz bu seferde yine İtalya’nın meşhur ürünlerinden lazanyayı tatmaya karar verdik. Bolonez ve fesleğenli olmak üzere iki muhteşem lezzet karşımıza geldi. Ben daha hafif yiyecekleri beğendiğim için fesleğenli olan damak lezzetime daha uygun geldi. Ancak söylemekte yarar var bolonez soslu olan hiçte yabana atılacak şekilde değildi. Kıymanın yağı o kadar yerindeydi ki ne insanı boğuyor ne de az kalarak tadından mahrum bırakıyordu. Pizzalar, lazanyalar, makarnalar ünlü olması nedeniyle birazcık diğer yemeklerden pahalı kalıyordu. Ancak orda yaşayanlar için bu söz konusu olmasa gerek. Çünkü genel anlamda 8-15 € civarında izleyen fiyatlar o lezzetler için uygun bile diyebilirim.
Öğle yemeğinin ardından çok yakın olan Roma Foruma geçiyoruz. Burada en az Kolezyum kadar ünlü bir yer olarak karşımıza çıkıyor. Roma Forum genel olarak eski çağlardan günümüze gelen bir takım eserlerin, minyatürlerin ve heykellerin bulunduğu meydandır. Yeşille mermer grisinin harika bir bütünleşmesi! Burada da üç-dört saatlik gezintiden sonra günümüz sona eriyor. Akşam yemeğini farklı bir restoran da yine pizza yiyerek değerlendiriyoruz. İki gün üst üste pizza ama inanın hiç de bizi baymıyor. İlk tattığımız o enfes lezzeti her ısırıkta alıyorsunuz. İlk günümüz böylece sona eriyor.
İkinci gün Roma şehrinin içinde kalan Vatikan’ı gezeceğiz. Vatikan kendi içinde özerk bir bölge olarak İtalya’dan ayrılıyor. Katolik Hristiyanlığının önemli bir yeri olan Vatikan birçok turistin ilgisini çekiyor. Özellikle Michelangelo tarafından yapılan Sistina Şapel’in tavanı kendine hayran bırakıyor. Altın işlemeler kullanılan 9 değişik tablo kompozisyonu bulunur. Bunların en önemlisi ‘Adem’in dirilişi’ tablosudur.
Yorum olarak düşüncelerinizi paylaşırsanız seviniriz!!